
Cafer Seydahmet. Millet. 1917. Sayı 65. 19 Eylül.
Üç yıllık savaşın en cehennemî alevlerini yükselttiği Rusya, büyük fırtınanın kara dumanları arasında günden güne çaresizleşiyor. Sınırlar yeni ağır felaketler yaşadıkça, dışarıda değil, içeride bile hükümetin hâkimiyetine, onun bütün felaketlerden kurtuluşa çıkaracağına olan inanç azalıyor, geleceğinden umut kesiliyor!
Rusya, tarihinde yaşamadığı anları sarsıntıyla geçiriyor… Her gün değil, her saat bile Rusya tarihine yeni matemler, acı felaketler kaydediliyor…
Üç yıllık savaşın en cehennemî alevlerini yükselttiği Rusya, büyük fırtınanın kara dumanları arasında günden güne çaresizleşiyor. Sınırlar yeni ağır felaketler yaşadıkça, dışarıda değil, içeride bile hükümetin hâkimiyetine, onun bütün felaketlerden kurtuluşa çıkaracağına olan inanç azalıyor, geleceğinden umut kesiliyor! Bu umutsuzluk arttıkça, zaten günden güne artan masraflarla değerini kaybeden “paramız” bir derece daha kolaylıkla, hızla üç-dört kopeğe doğru düşüyor. Ve bunun neticesi olarak dış ülkelerle olan ekonomik ilişkilerimiz tamamen kesildiği gibi, içte de mallar gizleniyor. Pazarlardaki erzak krizi de arttıkça artıyor…
Ekonomik hayatı sadece kurumuş ölü iskeletine benzeyen Rusya’nın siyasi hayatı ondan da zayıf, ondan da umutsuz… Genç ve hür Rusya, bütün felaketlerin sınırın zayıflığından doğduğunu, ordunun acizliğiyle yükseldiğini anladı ve bütün varlığıyla onu güçlü süngülü, sarsılmaz, azimli yapmaya çalıştı…
Rusya’nın en vicdanlı, en gerçek evlatları askerleri canlı sözleriyle, toprakları öperek cesaretlendirdiler. Lâkin bütün o gayretler, o fedakârlıklar asırlardan beri düşünülmemiş, hazırlanılmamış Rusya’yı canlandıramadı…
Ordunun sağlığından ziyade hastalığı o derece arttı ki, Rusya’nın en güçlü istihkâmlarına sahip olup “ikinci Verdun” namıyla anılan Riga bile kimsenin ummadığı kadar kolaylıkla düşman eline geçti… Kuzey sınırımızın bu en güçlü noktasını savunamamaklığımız siyasi mahfillerde yeni bir “kara haberi” canlandırmaya başladı ki, o da Alman süngüsünün eğilmeyeceğine inanan İsveç’in de Rusya’ya karşı çıkması ihtimalidir.
Her gün bir parça daha Rusya hükümetiyle arası açılan Finlandiya’nın da bu meseleyi nasıl karşılayacağını bilmem, şüphe mi ediliyor?
Rusya’nın Baltık sahillerinden mahrumiyeti korkusunu canlandıran bu haber, Rusya’yı büyük devletler derecesinden düşürecek neticeler doğuracaktır.
Kooperatif kongresinde Bakan Prokopoviç’in itirafı, Petrograd’daki bakanların ise tekzibi ettikleri “Rusya hesabına barış”ı canlandıracaktır… Çünkü biz o dereceyi bulursak, gerçek siyaset prensibiyle hareket eden İngiltere bizden hiçbir fayda beklenilmediğine inandığı anda, şüphe yok ki, o da bizim anlaşmalarımızı kâğıt sepetine atacaktır…
İşte bu memleketin bu kadar korkunç felaketlerle hali, istikbali temelinden sarsıldığı anlarda Kiev’de eylülün sekizinden on beşine kadar Rusya’da yaşayan ve şimdiye kadar “mahkûm milletler” diye yere atılan hükümet, devlet siyasetine değil, kendi ömürlerine bile tesirli olmayan Gürcüler, Letonlar, Estonyalılar, Belaruslular, Kazaklar, Ukraynalılar, Yahudiler, Müslümanlar… ve sairleri toplanarak, vatan tehlikesine karşı uzun gecelerle söyleştiler, düşündüler ve memleketin kurtuluşu için pek çok kararlar verdiler.
Rusya felaketlerinden, Ruslardan kat kat zarar gören, milyonlarca evladını kurban veren ocakları, yurtları yağmalanan, düşmanla karşı karşıya, göğüs göğüse yaşayan o milletler artık kendilerinin ve memleketin kıymetine herkes kadar, herkesten ziyade hâkim olduklarını bütün cihana ilan ediyor ve onu yaşatmaya karar verdiler.
Kiev milletler kongresinin en canlı kararları – her milletin hâkimiyetini teminiyle onu merkeze ezdirmeyecek yegâne hükümet şekli olan federasyona dayalı halk cumhuriyetinin ilanı, ordunun milliyet esası ile kurulup, her milletin hürriyet merkezlerine, komitelerine bağlı olması; ve yine o komiteler vasıtasıyla bütün memleketin idaresinin yoluna koyulması; Barış Kongresi’nde kendi kararlarına tesir edilecek milletlerin vekillerinin bulundurulması; Barış Kongresi’nin uluslararası anlaşma ile her memlekette yaşayan milletlerin dinî, millî, hukukî, her türlü zulümlerden kurtulmalarını taahhütlerine almaları ve Rusya Dışişleri Bakanlığı’nda şimdiden milletler vekillerinin bulunmaları ve hükümet yanında Kiev Kongresi’ne iştirak eden her milletten dörter vekilden kurulacak “Milletler Şurası”nın teşkil edilmesidir. Bu kararlar bir tarafta dahili Rusya siyasetinde Rusyalıların hakem olmalarını temin etmek olduğu gibi, diğer taraftan da harici siyasette kaderleri, emelleri kurban edilen mahkûm milletlerin bundan böyle kendi mukadderatları başında kendilerinin bulunmaları demektir… Bu Milletler Kongresi’nde hükümetin vekilinin “Rusya’da hakem millet yoktur!” hükmü dahili, harici siyasette artık Rusya’da mahkûm millet kalmadı suretinde canlandırmaktı.
Gerek Rusya’nın ve gerekse bütün Rusya’da yaşayan milletlerin saadetine esas olacak bu kararların verilmesinde ve onların yaşatılmalarına bütün milletlerin ant etmelerinde Kırım, Kafkas kendi millî vazifelerini ifa ettiler. Gönderdikleri vekilleriyle mümkün olduğu kadar kendi mahallî haklarını temin ve Rusya’da yaşayan Müslümanların emellerini, hatta Filistin meselesinde bütün Müslümanların siyasi hislerini müdafaa ettiler. Fakat, Milletler Kongresi’ndeki Müslüman vekilleri hiçbir türlü bütün Rusya Müslümanları Şurası’nın bu kadar mühim kongresine neden katılmadığını anlayamadılar. Acaba, yüz milyonluk milletlerin vekillerinin toplanmalarına bu büyük kuvvete, bu yalnız Rusya’da değil, bütün dünyada ciddiyetle karşılanan siyasi adıma Şura vekillerini göndermediği gibi, neden otuz milyonluk Müslüman adına onu tebrik bile etmedi?
Altı aylık Rusya demokrasisinin bildiği halde yaşatmak istemediği federasyon prensibini Milletler Kongresi güçlü iman ile birbirlerine sıkı el vererek, büyük felaketler arasında günden güne acze düşen memleketin saadeti ve nüfuzunu kaybeden devletin hâkimiyeti namına çare-i necat olarak bütün Rusya’ya, demokrasiye ve hükümete ilan ediyorlar.
Yoksa onlar hâlâ milletlerin saadetlerini, haklarını temini sosyal-demokratlardan mı bekliyorlar?
Yoksa Rusya’nın ekonomik, kanunî, siyasi ömrüne hükmetmek emelinde bulunan “Merkez”de Petrograd’da yaşamak, onları da “Merkezîyet” politikasından ayırmıyor muydu?
Nasıl da olsa, Rusya’nın büyük felaketler arasında en korkunç hallere düştüğü zaman, her millet bütün kuvvetini toplayarak en meşhur profesörleri, en namlı muharrirleri, hukukşinasları siyasetçileriyle bu fırtına arasında vatana karşı yapacakları vazifelerine ve bu günlerde kendilerini, kendi varlıklarını, kendi millî emellerini nasıl canlandıracaklar…
Bunlara çare ararken, Şura’nın Rada’dan davet telgrafı aldığı halde bile milletlerin mahkûmiyetlerini görmedikleri anlarda bulunmaması, sesini işittirmemesi küçük siyasi bir hata değildir. Her milletin hizmetkârları en uzun yıllardan beri siyasi çekişmelerle birbirlerinden ayrıldıkları halde bugün birleşerek bir iman ile, bir azimle yüksek “Millî Hak”ları etrafında toplanıp, onu canlandırmak için her noktaya hücum ettikleri ve kendilerinin yardımcılarını aradıkları, onlarla da birleştikleri halde nasıl oluyor da siyasi fırka kavgası daha doğmayan Rusya Müslümanları hizmetkârları az olan kuvvetlerini birleştirerek, her milletin yüksek millî ideallerini temin edecek esaslara doğru metanetle, sarsılmaz adımla ilerlemiyoruz?..
Altı aylık Rusya demokrasisinin bildiği halde yaşatmak istemediği federasyon prensibini Milletler Kongresi güçlü iman ile birbirlerine sıkı el vererek, büyük felaketler arasında günden güne acze düşen memleketin saadeti ve nüfuzunu kaybeden devletin hâkimiyeti namına çare-i necat olarak bütün Rusya’ya, demokrasiye ve hükümete ilan ediyorlar. O da tanınmazsa, yine de o hürmet edilmezse, yine de içte mahkûm “millet”ler bırakılmak istenirse, yine de o yaşatılmazsa kim bilir, kim kalır, kim yaşar, kimler siyasi hâkimiyet tarihinde hüküm sürerler?!.