Noman Çelebicihan. Millet. 1917.
Saygıdeğer milletimiz!
Bizler, şanlı atalarımızın mirası olan harabelerin içindeyiz. Onlar, cesur, adil ve yüce ruhluydular. Evet, büyük atalarımızın kutsal anıtları arasındayız. “Dirileri yaşatan ölülerdir” ve onların bıraktığı eserlerdir. Bizler, atalarımızın şan ve şerefle kazandıkları millî serveti en iyi şekilde değerlendirmeye karar verdik. Bu nedenle, millî bir Kırım Tatar müzesi açma girişiminde bulunduk. Bu millî tarihî eserler kurumuna temel oluşturmak üzere, en kutsal miraslarımızdan biri olan Hansaray’ı devraldık. Atalarımızın şan ve şevketle çevreye bıraktığı tüm eserleri toplayarak bu müzede bir araya getirmeye karar verdik.

Millî tarihî eserler kurumuna temel oluşturmak üzere, en kutsal miraslarımızdan biri olan Hansaray’ı devraldık. Atalarımızın şan ve şevketle çevreye bıraktığı tüm eserleri toplayarak bu müzede bir araya getirmeye karar verdik.
Sanatkârlarımız ince sanat eserlerini, hattatlarımız zarif yazılarını, ressamlarımız ince ve estetik tablolarını, nakkaşlarımız nakışlarını bu millî ve görkemli sarayda açılan müzeye sunuyorlar. Aynı şekilde, âlimlerimiz eski kitaplarını, zanaatkârlarımız ellerindeki tarihî Kırım Tatar ürünlerini, siyasetçilerimiz ise Timurlenkler ve Cengizler gibi atalarımızdan kalan siyasî kurumları bu müzede sergileyecekler. Evet, siyasetçilerimizin ortaya çıkardığı Kurultay’ı da bu müzede yaşatmaya karar verdik. (Alkışlar) Bir buçuk asır boyunca mahkûm ve tutsak bir halde bulunan millî kök bayrağımızı da bu sarayın üzerine dikmeye ant içtik! (Sürekli ve coşkulu alkışlar)
Peki, neden her şeyden önce millî Kırım Tatar müzesini açmak için bu kadar acele ettik? Çünkü vatanımızın yeniden canlanmaya hazır olduğunu göstermek için, öncelikle millî varlığımızı temsil eden medeniyet ve kültür eserlerimizin zenginliğini kanıtlamamız ve bu millî servetten yararlanmamız gerekiyordu. Bunun için edebiyat ve ince sanatlardan başlamak zorundaydık. Çünkü millî varlığın temeli yalnızca şiir, sanat ve edebiyattır. İşte bu yüzden, millî varlığımızı göstermek, şanlı bir tarihe, millî bir medeniyete ve parlak bir geleneğe sahip olduğumuzu herkese kanıtlamak için şiir, sanat, edebiyat ve bilim adına ne kadar millî eserimiz varsa, hepsini bu müzede toplayarak kamuoyunun dikkatine sunmak istedik.
Milletlerin medeniyette ilerlemesi için dört basamaktan geçmesi gerekir: edebiyat ve bilim, ticaret ve zanaat, siyaset. Milletler ancak bu dört unsur ile var olabilir. Bunlardan birini diğerine üstün tutamaz; tutarsa doğal olmayan bir durum ortaya çıkar. Doğal olmayan bir şey ise kalıcı olamaz, yaşayamaz. İşte biz, bu doğal olmayan durumdan kurtulmak için, atalarımızın edebiyat, sanat, şiir, estetik, zanaat ve ticaret adına bıraktığı tüm eserleri (el ile Hansaray’ı işaret ederek) bu kutsal saraya, bu muhteşem yapıya toplamaya karar verdik. (Alkışlar)

Millî edebiyatı oluşturmak için atalarımızın geçmişteki şiirlerine, resimlerine, yazılarına ve sanat eserlerine başvurmak gerektiğinden, şiir, edebiyat ve sanat erbabına ellerindeki eserleri buraya getirmeleri için ricada bulunduk.
Millî edebiyatı oluşturmak için atalarımızın geçmişteki şiirlerine, resimlerine, yazılarına ve sanat eserlerine başvurmak gerektiğinden, şiir, edebiyat ve sanat erbabına ellerindeki eserleri buraya getirmeleri için ricada bulunduk. Okumak ve kitap yazmak için atalarımızın kitaplarına, levhalarına ve bilime dair tüm eserlerine başvurarak kendimizde bir ülkü uyandırmamız gerekiyordu. Bunun için atalarımızın fikirsel erdemlerini anlamak bir vicdan borcuydu. Bu nedenle, bilime dair tüm eserlerini de burada toplamaya karar verdik.
Edebiyat ve bilimden sonra zanaat ve ticaret gelir. Çünkü milletler zanaatsız ve ticaretsiz yaşayamaz. Millî bir zanaat ve ticaret oluşturmak için atalarımızın eski işlerinden bulacağımız temellere ihtiyacımız var. Eğer bu temelleri bulmadan işe başlarsak, taklitçilikten kurtulamayız. Vaktiyle Kırım zanaatı, özellikle Bahçesaray ürünleri, dünya medeniyetinde eşsiz bir yer edinmişti. Neden Kırım Tatar ürünleri ve zanaatı, zarafeti, inceliği ve güzelliğiyle yeniden her yerde tanınmasın, rağbet görmesin? Eğer sanatkârlarımız, tüccarlarımız ve millî ürünlerimiz bugünkü durumunda kalırsa, bu millet yaşayamaz, giderek yok oluşa sürüklenir ve ölür. Çünkü bir millette zanaat geriledikçe, sönmeye başladıkça ticaret de kaçınılmaz olarak ölür. Biz buna izin vermemek ve önünü almak için çareler aradık. Gerekli önlemleri almaya karar verdik. Zanaatımızı geliştirmek, ona millî ve zarif bir biçim vermek ve taklitçilikten kurtulmak için atalarımızın bıraktığı tüm eserleri toplayarak bu sarayda sergilemeye karar verdik. Eğer zanaat ve ticaretimizi yükseltmezsek, servetimiz, millî zenginliğimiz de giderek tükenecektir. Kırım’ın kendi serveti, kendi parası Kırım’da kalmalı ki Kırım canlanabilsin. Kırım’ın mamur, müreffeh ve tüm anlamıyla medenî ve zengin bir memleket olması için, Kırım’da yaşayan tüm milletler Kırım için çalışmalı ve Kırım için yaşamalıdır. (Alkışlar)
Edebiyat, bilim, zanaat ve ticaretten sonra siyaset gelir. Kırım Tatar siyasetçileri, şartların ve zamanın kendilerine dayattığı millî Kurultay’ı bu tarihî sarayda yaşatmaya karar verdiler.
Edebiyat, bilim, zanaat ve ticaretten sonra siyaset gelir. Kırım Tatar siyasetçileri, şartların ve zamanın kendilerine dayattığı millî Kurultay’ı bu tarihî sarayda yaşatmaya karar verdiler. Peki, bu Kurultay neden gerekliydi? Yalnızca tarihî bir önemi olduğu için mi kurmak istediler? Yoksa millî ve siyasî bir ihtiyacın sonucu olarak mı Kurultay’ı çağırmaya ve bu sarayda düzenlemeye karar verdiler?
Milletimiz! Bilirsiniz ki, eski ve menfur yönetim, her şeyimiz gibi, yüz elli yıl önce siyasî kurumlarımızı da elimizden almış, siyasî varlığımızı esir etmişti. Ancak, esir alıp gasp ederken, Kırım Türklerinin dağınıklığından ve düzensizliğinden bahsederek, Tatarlara düzen, adalet, bilim ve eğitim vaat ediyordu. Her şeye saflık ve samimiyetle bakan Kırım Tatarları buna da inanmıştı. Bu inançla, tam bir buçuk asır sabrettik. Bir buçuk asır boyunca edebiyatsız, bilimsiz, sanatsız, ticaretsiz ve siyasetsiz bir şekilde mahkûmiyet ve mahrumiyet içinde yaşadık. 1905 devrimi, mahkûm milletlerde bir kurtuluş umudu doğurmuş olsa da, bu devrimin getirdiği özgürlükle birlikte uyanan umutlar da kırıldı ve eski yönetim yeniden hüküm sürmeye başladı.
Peki, 1905 devrimi ve özgürlüğü, Kırım Tatarlarının toplumsal hayatına dair bir şey ortaya çıkardı mı? Hayır, kesinlikle! Ne bir okul, ne bir medrese, ne de ticarî ve toplumsal bir kurum oluşturabildi. Yine cehalet, yine mahkûmiyet, yine mahrumiyet içinde kaldık. Perişan ve harap olduk. Açılan okullar kapatıldı, öğretmenler sürgün edildi, Kırım Tatarları harabiyete ve yok oluşa mahkûm edildi. İşte bu (Hansaray’ı işaret ederek) harap ve perişan kalan Kırım Tatar cenazesi, buna canlı bir tanıktır.
İşte bu yüzden, Kırım Tatarları iki yıl önce devrim bayrağını kaldırmıştı. “Bana bilim, bana bilgi, bana okumak lazım!” şiarını yükseltmişti. Kırım Tatarlarının bu devrimi giderek büyüdü. Haksızlığa karşı isyan eden vicdanı, küçük bir fırsat buldukça haykırışını yükseltiyordu.

“Bana bilim, bana bilgi, bana okumak lazım!”
27 Şubat devrimi eski yönetimi temellerinden yıkıp yok ettiğinde, artık Rusya’da düzen ve nizam geleceğini umut ettik, bekledik. Kızıl bayrak altında Kırım Tatarları da şöyle dedi: “Ben var olacağım, ben de yaşayacağım! Ben de yükseleceğim, tüm milletlerle birlikte olacağım!” Ancak, aylar, pek çok ay geçtiği halde ne bilim ve eğitim, ne sanat ve zanaat, ne de düzen ve adalet… Kırım Tatarlarının beklediği şeylerden hiçbiri gerçekleşmedi. Düzen ve nizam daha da bozuldu. Genel güvenlik daha fazla ihlal edildi. Ortaya çıkan tek şey, her yerde korkunç bir boşluktu…
Merkezden iş beklerken, tüm düzensizlik ve kargaşa oradan doğdu. Sabrettik. Belki bir gün bir şeyler olur diye bekledik. Ancak bu bekleyişler boşa gitti ve merkezde anarşi baş gösterdi. Geçici hükümet ortadan kaldırıldı. Ülke hükümetsiz, polissiz, düzensiz ve intizamsız kaldı. O zaman bizler dedik ki: “Tatar, sen işe Tatar gibi bak! Merkezden bir şey bekleme! Merkezi artık kendinde yaşat!” (Alkışlar) Ve Kırım’ı anarşiden kurtarmaya karar verdik. Dünya Savaşı’nın kanlı felaketlerinden sağ salim çıkan Kırım’ı iç savaş felaketinden de korumak için, Kırım’ın ve tüm Kırım halkının malını, canını, onurunu korumak, ihtilallerin önünü almak için 30 Ekim’de anarşiye karşı resmen savaş ilan ettik. Petrograd ve Moskova top ateşleri altında yanarken, merkezî yönetim ve hükümet yıkılırken, ülkenin neredeyse her vilayetinde anarşi hüküm sürerken, biz Kırım’da çıkabilecek ihtilalleri önledik. Kırım’ı ve Kırım halkını koruduk. Anarşiye karşı açtığımız bu savaştan tam bir zaferle çıkmak için diğer vatandaşlarımızı da davet ettik. Kesinlikle eminiz ki, bu şanlı savaştan şan ve şerefle zaferle çıkacağız. Zaferden sonra, şüphesiz, ganimet alacağız. Bu ganimet tüm Kırım halkının olacak. Çünkü Kırım, Kırım’ı koruyanlarındır. Merkeziyet yok olsun, yaşasın ademimerkeziyet! (Büyük ve coşkulu alkışlar)

1905 devrimi ve özgürlüğü, Kırım Tatarlarının toplumsal hayatına dair bir şey ortaya çıkardı mı? Hayır, kesinlikle! Ne bir okul, ne bir medrese, ne de ticarî ve toplumsal bir kurum oluşturabildi.
Kırım Tatarları, Kırım’ı daha mükemmel ve düzenli bir şekilde korumak, kendi kanununu ve düzenini kendisi oluşturmak için Kurultay’ını açmaya karar verdi. Çünkü Kurultay, asırlarca Kırım Türklerine düzen ve adalet sağlamış kutsal bir hukukî kuruldur. Yalnızca Tatarlara değil, Tatarlarla birlikte tüm milletlere, hatta tüm dünyaya saf ve temiz bir adalet ışıltısı sunmuştur. Çünkü Kurultay, en güçlü hükümdarları bile kendi yasalarının önünde saygıyla eğilmeye zorlamıştır. Dolayısıyla, genel düzen ve nizamı sağlamak istiyorsak, eski kanunları, yasaları ve hukukî kurulları, yani Kurultayları canlandırmak, onların canlı esaslarından temel oluşturmak gerekir. İşte bakınız, Kurultay neden açılıyor? Kırım Tatarları bunu yalnızca kendisi hüküm sürmek için açmıyor; aksine, Kırım’da yaşayan tüm milletlerle el ele, baş başa vererek çalışmak için açıyor. Kırım Tatar milleti adildir. Yalnızca kendi saadetini düşünenlerden, yalnızca kendi mutluluğunu sağlamaya çalışanlardan değildir. Kırım Tatarları, diğer milletleri omuzlarına almaya bile karar vermiştir. Kırım Tatarları, siyasî bir kurumun kurbanı değildir. (Alkışlar) Kırım Tatarları, toplumsal gücün sevdalısıdır.
Kırım Tatarları, özgürdür; özgürlüğü ve cumhuriyeti sever, özgürlük ve cumhuriyete saygı duyar. Kırım Tatarları, kendi haklarını ne kadar kutsal sayıyorsa, diğerlerinin haklarını da o kadar takdir eder.
Kırım Tatarları, tüm işlerini Kurultay ile gerçekleştirmiştir. Pek çok fedakârlıklar, büyük alicenaplıklar göstermiştir. Buna onun parlak ve şanlı tarihi tanıktır. Kırım Tatarları, özgürdür; özgürlüğü ve cumhuriyeti sever, özgürlük ve cumhuriyete saygı duyar. Kırım Tatarları, kendi haklarını ne kadar kutsal sayıyorsa, diğerlerinin haklarını da o kadar takdir eder. Kırım Tatarları, özgürlük ve cumhuriyet uğruna bir zamanlar Kırım kıyılarında yaşayan Ceneviz cumhuriyetini kurtarmak için kendi kan ve din kardeşleriyle bile savaşmaktan, kan dökmekten çekinmemiştir. Ve bu uğurda kendi bağımsızlığını bile feda etmiştir.
Kırım Tatarları, yirminci yüzyılda bile diğer milletleri aynı derecede sayar, onların haklarını takdir eder ve onlara büyük bir saygı besler. Eğer bu milletler çalışkan ve becerikli halklarsa, onlarla birlikte çalışacak, onlarla birlikte mesut olacaktır. Kırım Tatarları, Kırım’a ve Kırım halkına onlarla birlikte nur ve ışık saçacak, onlarla birlikte genel bir güzellik ve mutlu bir hayat yaşatacaktır. (Alkışlar)
Milletimiz!
Kırım yarımadasında türlü renklerde zarif güller, şebboylar, zambaklar ve lâleler vardır. Bu latif, ruh okşayan çiçeklerin her birinin kendine özgü bir güzelliği ve kokusu vardır. Bu çiçekler, Kırım’da yaşayan milletlerdir: Tatar, Rus, Ermeni, Yahudi, Rum, Alman ve diğerleri. Kurultay’ın amacı, bunları bir araya toplayarak hepsinden güzel ve zarif bir buket yapmaktır. Güzel Kırım adasında hakiki, medenî bir İsviçre oluşturmaktır. Kırım Tatar Kurultayı, yalnızca Tatarları değil, asırlardan beri Tatarlarla kardeşçe yaşamış diğer milletleri de düşünür. Onları da işe davet ederek, onlarla el ele verip ilerleyecektir. Kırım Tatarları bu işte bir yönetici değil, yalnızca bir girişimci, bir inisiyatif sahibi olarak görev yapacaktır.

Kırım yarımadasında türlü renklerde zarif güller, şebboylar,
zambaklar ve lâleler vardır. Bu latif, ruh okşayan çiçeklerin
her birinin kendine özgü bir güzelliği ve kokusu vardır.
Bu çiçekler, Kırım’da yaşayan milletlerdir:
Tatar, Rus, Ermeni, Yahudi, Rum, Alman ve diğerleri.
Kırım Tatar milleti, kendisini tanımayan ya da başka renklerde göstermek isteyenlerin dediği gibi bencil değildir. Bunu Kırım Tatarlarının üç-dört yüz yıllık saltanatı ve hakimiyeti göstermektedir. Kırım Tatar milleti her milletin haklarını tanımış, tanıyor ve tanıyacaktır. Kırım Tatar Kurultayı, Tatarların emelleriyle birlikte, yan yana yaşadığı Kırım’daki tüm milletlerin emellerini de yaşatacaktır. Kırım Tatar Kurultayı, diğer milletleri de ortak çalışmaya davet edecektir. Yaşasın tüm milletlerin emellerini yaşatacak Kurultay!
İşte, 24 Kasım’da açmaya karar verdiğimiz Millî Kurultay’ı, gerçek bir yasama organı haline getirmek ve bu organdan doğacak toplumsal ve siyasî kanunların gücünü ve etkisini artırmak için, düzen ve adaleti Kırım’da mükemmel bir şekilde sağlamak arzusuyla, bilim, edebiyat, sanat ve ticaret esaslarıyla birlikte Millî Kurultay’ı da yaşatacak olan millî müzemizi açtık. Yaşasın millî müzemiz ve bu millî ve bilimsel kurumun üzerine, ilahi gölgesinde asırlardan beri milyonlarca milleti bir araya getiren Kırım Tatarlarının kutsal kök bayrağını dikmeye ant içtik. O bayrak ki, bundan sonra karalarda, denizlerde ve hatta semalarda yükselecektir. Yaşasın kök bayrak! (Alkışlar, coşkulu ve uzun süren…)