
Cafer Seydahmet. Millet. 1917.
Dünya Savaşı, diğer savaşlardan özellikle genel siyasi hayata olan etkisinin derecesiyle ayrılır.
Burada mesele, iki ülkenin ekonomik, ulusal üstünlüğü ya da siyasi nüfuzunu artırması değil, bütün dünyanın, tüm devletlerin yeryüzünün her noktasında konumlarını ve siyasi emellerini ortaya çıkarmasıdır. Ayrıca, tüm hükümetlerin ilgilendiği genel sorunların çözümüne dair beklentiler de söz konusudur.
Bugün, Büyük Dünya Savaşı’nın devletleri ve milletleri sarsması, bazılarının felaketini, diğerlerinin ise ihtişamını yükseltmesi, siyasi hayatta büyük değişimlere ve sarsıntılara yol açacaktır.
Bugüne kadar dünyada korunmaya çalışılan “siyasi denge”, savaşın ilk top ateşiyle bozulmuş ve her şey karışmıştır…
Avrupa’da, Balkanlar’da, Çin’de, Amerika’da ve Afrika’da dünün ahengi kaybolduğu gibi, dünün siyasi nüfuzları da tamamen değişmiştir. Bazı bölgelerde, ittifak ya da üçlü antlaşma devletlerinden birinin etkisi artarken, diğer kıtalarda bu devletlerin nüfuzları tümüyle silinmiştir. Bu azgın, bu çıldırmış savaş, bütün heybetiyle denizlerin derinliklerinde, dağların vahşiliğinde ve gönüllerin yüceliklerinde dehşet saçarak ilerlerken, eski devlet sınırları arasında yeni devletler yaratmakta, dünün dünya siyasetindeki tüm karışıklıkları, anlaşmazlıkları ve korkutucu, hasta sorunları parçalamakta, hepsini açığa çıkarmak ve çözümlemek istemektedir…
Dünya Savaşı, diğer savaşlardan özellikle genel siyasi hayata olan etkisinin derecesiyle ayrılır.
Burada mesele, iki ülkenin ekonomik, ulusal üstünlüğü ya da siyasi nüfuzunu artırması değil, bütün dünyanın, tüm devletlerin yeryüzünün her noktasında konumlarını ve siyasi emellerini ortaya çıkarmasıdır. Ayrıca, tüm hükümetlerin ilgilendiği genel sorunların çözümüne dair beklentiler de söz konusudur.
Bir yandan milletler, tarih boyunca kaybettikleri toprakları geri almayı, diğer yandan ekonomik açıdan önemli noktalara ulaşmayı ayrı ayrı arzularlarken, her biri emperyalizm duygusuyla kendi sanayileri için pazar olacak ülkeleri ve sömürgeleri artırmaya çalışmaktadır…
Çünkü ancak dünya pazarlarına ve buralardaki nüfuza sahip olanlar, devletlerin ekonomik yaşamını yükseltebilir… Yalnızca bu yolla hükümetler, bu kapitalizm çağında dışarıda büyük siyasi emellerini hayata geçirebilir, içeride ise halkların mutluluğunu sağlayabilir…
İşte, devletler bu hayat memat meselesi karşısında tüm güçleriyle, ordularıyla doğudan batıya, kuzeyden güneye saldırırken, diğer yandan siyaset dünyasında fikirleriyle bir an bile boş durmadan pek çok karmaşık, yeni sorunu çözmeye ve dünyanın birçok noktasını birbirine bağlamaya çalışmaktadır…
Acaba, yarınki barış konferansının yeşil masasına, bir yanda yirminci yüzyıl sanayi gelişiminin ürünleri olan ve dağları yerle bir eden kırk santimetrelik topların yeni eserleri ve düşünülemez sınırlarla, diğer yanda ise bugün, yarın değil, hatta yüzyıllar ötesinde bile milletlerin ve devletlerin ihtişamını güvence altına alabilecek siyasi dehanın planları neler serecek, ne kadar karmaşık sorunlar ortaya çıkaracak ve hangi siyasi emeller canlandırılacak?
Şüphesiz, Dünya Savaşı, dünün karmaşık siyasi sorunlarının bir kısmını doğal yolla çözdü ve bitirdi. Ancak bunların onaylanması, geleceklerinin güvence altına alınması ve her milletin ilişkilerinin kaderi, yine de barış konferansının kararlarına bağlıdır.
Bunun ötesinde, beklenmedik ve daha önce gündeme getirilmesi bile mümkün olmayan, milletlerin siyasetine etki eden sorunlar giderek artmaktadır. Bunları da bugünün topları, diğerlerinden daha kesin bir şekilde çözecek olan yine barış konferansı olacaktır.
Acaba, dünya siyasetinde Kırım’ın bir bağı var mı? Acaba, barış konferansının yeşil masasında Kırım’ın kaderi hakkında bir hüküm verilecek mi?
Bu soruya, onu doğuran Dünya Savaşı’nın topları ve diplomatları cevap verecektir.
Eğer savaş, Rusya’nın sınırlarını daha fazla parçalayarak ilerlerse ve barış konferansı sırasında Rusya, güçlü ve sarsılmaz bir güce dayanmaz, Karadeniz, Çanakkale Boğazı, Türkiye ve İran’ın paylaşımı planlarıyla uğraşan, Sırbistan aracılığıyla Selanik Körfezi’ne ve tüm Balkanlar’a hâkim olmak isteyen büyük siyasi dehalar, Rusya’nın hayati meselelerini savunacak gerçek, sarsılmaz siyasi müttefikler hazırlamazsa, barış masasında hiç şüphe yok ki Almanların ve onların müttefiklerinin tüm emelleri ortaya çıkarılacak ve belki de hayata geçirilecektir!
Almanların, büyük doğu düşmanları Rusları ve onların Slavcılık siyasetini kökten kurutacak planları olduğu ve bunu tüm güçleriyle, bütün anlamıyla cellatça hayata geçirmek istedikleri bilinmeyen bir şey değildir.
Almanya, bir yandan bizi kültür ocaklarımızdan tamamen mahrum ederken, diğer yandan ticaret yollarımızdan yoksun bırakma emeliyle hareket etmektedir. O, bizi bugün kendi pazarlarımızda bile kendi sanayi ürünlerimizi üretemez hale getirdiği gibi, yarın da ekonomik hayatta oynayacağımız rolü canlandırmamak için bizi dünya pazarlarına çıkmaktan, yani deniz yollarımızdan ve denizlerimizden mahrum etmek istemektedir.
Almanların, gerek ticaret amacıyla, gerekse yarın İngiltere ile olacak deniz savaşlarında Rusya’nın Baltık Denizi’nde yükselteceği büyük donanmanın Alman donanmasının gücünü böleceği korkusuyla bugün Baltık kıyısını işgal ederek bizi denizden uzaklaştırmak istedikleri ne kadar aşikârsa, Rusların doğuda oynayacakları siyasi rolleri kökten koparmak için Asya’da ve Balkanlar’daki siyasi nüfuzlarını bir daha canlandırmamak adına bizi Karadeniz kıyılarından da mahrum etmeye kalkışmayacakları umulmaz bir durum değildir!
Almanların, Karadeniz’in tarafsız bir deniz olmasını, burada hiçbir devlet donanması ya da kalesi bulunmamasını arzuladıkları, Alman siyasetçileri tarafından çoktan yazılmış, düşünülmüş ve siyasette bir hedef haline getirilmiştir.
Almanlar, Rusya’nın sanayisini yok etmekle ve siyasi nüfuzunu dünya siyasetinden dışlamakla yetinmiyor. Büyük doğu düşmanlarının tehlikesine karşı yeni bir siper de hazırlıyorlar ki bu, “milletler dağları”dır.
Bu hedef hakkında, savaş öncesinde “Genç Türkler” tarafından basınlarında doğuda Alman siyaseti üzerine yapılan incelemelerde, Almanların Karadeniz’deki bu emelleri doğrulanmıştır.
Hiçbir engel karşısında eğilmeden, cellatça hedeflerine ulaşmak için yollar arayarak ilerleyen Almanlar, acaba kendi düşüncelerine göre bu konuda nasıl başarılı olacaklar?
Almanlar, Rusya’nın sanayisini yok etmekle ve siyasi nüfuzunu dünya siyasetinden dışlamakla yetinmiyor. Büyük doğu düşmanlarının tehlikesine karşı yeni bir siper de hazırlıyorlar ki bu, “milletler dağları”dır.
Almanya, kendisiyle Rusya arasında Baltık kıyısından Karadeniz’e kadar yaşayan pek çok milleti Rusya hâkimiyetinden kurtararak, hatta onlara bağımsızlık vererek, Rusya için geçilmez canlı bir dağ oluşturmak istemektedir.
Fransız Jean Pélissier, 1904 yılında Avrupa Alman Tehdidi Altında adlı eserinin “Almanların Hayalleri ve Rusların Muhalefeti” başlıklı bölümünde bu meseleyi açıklamaktadır. Berlin Dışişleri Bakanlığı’nda, Rusya’da yaşayan Polonyalılar, Letonyalılar ve özellikle Ukraynalılarla ilgilenen bir büronun faaliyetlerini hayretle ve derin bir incelemeyle aktarmaktadır. Almanya’nın başka emeller için değil, bu milletler meselesi için bile Rusya’ya karşı savaşa gireceğine hükmediyor ve Almanların Rusya tehlikesini büyük bir güçle, köklü hazırlıklarla siyasi hayattan tamamen silmek istediklerini kaydetmektedir.
Almanların bu emelleri, özellikle bizim siyasetçilerimizden hiç de gizli değildi. Pélissier’nin eserinin 106. sayfasında, Rusya Panslavizm Cemiyeti’nin başkanı Kont Bobrinskiy’nin bu mesele hakkında bir Macar gazetesi muhabiriyle yaptığı mülakatta bulunduğu belirtilmektedir.
Almanlar, Baltık Denizi kıyısında kendi siyasi nüfuzlarını sürdürmek ve tehlikeli düşmanlarından gelecek tehditleri önlemek için Litvanya, Finlandiya ve belki Polonya devletlerini yaratmak istedikleri ve bunda bir derece başarılı oldukları gibi, Rusya’nın Karadeniz kıyısında da bağımsız bir Ukrayna hâkimiyeti kurmak istemektedirler…
Bu emelleri de bizim siyasetçilerimize gizli değildi. Basınımızda, Avrupa’da, İsveç’te bulunan ve “Ukrayna Milletinin Kurtuluş İttifakı” adlı cemiyetleriyle Almanlarla birlikte Ukrayna’nın özerkliği için çalışanların yaptıkları hareketler defalarca yazılmıştır.
Hatta Orta Rusya gazetesi, Türklerin başbakanı Talat Bey’in Ukrayna devletini savunma ve onunla müttefik olarak hareket etmeye karar verdiğini yazmıştır.
Buna inananlar çoğaldığı gibi, Rusya’daki Ukraynalıların yalnızca yerel özerklik gibi saf bir emelle çalıştıklarına şüphe edenler de artmıştır…
Özellikle sağ gazeteler, Rusya’daki Ukraynalıların “Rada”sının başında bulunan Profesör Hruşevskiy’yi Alman casusu olarak itham eden iftiralar yaymaya bile kalkışmışlardır…
Hatta karşı istihbarat bile, tüm Ukrayna milletinin seçtiği “Rada” ile İsveç’tekiler arasında bir bağ bulma emeliyle “Rada”da ve pek çok Ukraynalı önderin yurtlarında aramalar yapmıştır.
Şüphesiz, dışarıdaki Ukraynalıların bu emellerinin ne kadar gerçekçi bir siyasete yakın olduğu ve ne kadar hayata geçirilebilir bir arzu ya da hayal olduğu, bunu zaman gösterecektir.
Elbette, muazzam devletlerin siyasi hırslarıyla parçalanmış ve her an kendi parçalarını büyütmek isteyen Polonya gibi bir devletiyle Slav kabilesi olan ve bağımsızlık duygusunu unutmuş Ukraynalılar bu yola gitmez ve onu canlandırmazlar…
Ancak savaş ilerlerse, sınırlar genişlerse, acaba onlar bugün duvarlarında asılı “Ukrayna devleti” haritasını canlandırmaya kalkışmazlar mı? Acaba Ukrayna meselesi, devletin barış konferansında Polonya, Litvanya, Finlandiya gibi yeni ve başarılı emelleriyle birer üye olarak çıkmaz mı? Acaba o zaman Almanlar, Türkler ve dışarıdaki Ukrayna Milletinin Kurtuluş Cemiyeti’nin siyaseti ne olacak ve bunun Kırım’la ne ilgisi var?
Rada’nın Milletler Kongresi’ne gelen temsilcilerinin kabul edildikleri odada asılı olan, İsveç’in Bern şehrinde basılmış o Ukrayna devleti haritasına bir dakika, bir saniye bakanlar kolaylıkla cevap verirler… Milletler Kongresi temsilcilerinden bunu görmeyen olmadı ve bunun karşısında düşünmeyen de kalmadı… Bu harita, özellikle özgür Kırım planlarını ne kadar düşündürdü!
Siyasi anlaşmalarla parçalanmış milletler, kolaylıkla birbirlerine karşı göğüs göğüse çıkarılmış kardeşler az görmemiştir!
Bu, atalarının kanıyla yoğrulmuş vatanlarında sevgili Kırımlıların da mutlu bir millet görme emeliyle titreyen vicdanlarını ne kadar sarsmıştır!
Çünkü bu haritada kutsal bir Kırım yuvası olan Kefe, güçlü bir hatla ortadan ikiye bölünmektedir… Bunun üst kısmı Azak Denizi, Kafkasya’nın Kuban bölgesi ve Kerç Boğazı ile Ukraynalılara verilirken, alt kısmı haritada Türklerin rengiyle boyanmaktadır!
Siyasi anlaşmalarla parçalanmış milletler, kolaylıkla birbirlerine karşı göğüs göğüse çıkarılmış kardeşler az görmemiştir!
Acaba, yalnızca bir ruh ve bir vicdanla, huzurla medeniyete doğru atılmak istenen emellerimiz, siyasi cellatların o “yeşil masa”da verecekleri idam hükmüyle öldürülecek mi? Milletler kongrelerinde artık bizim kaderimizle oynanmamalıdır. Artık bizi asırlarca felaketlere, matemlere sürükleyecek hükümler bizim görüşlerimiz sorulmadan verilmemelidir dediler… Ve şimdiye kadar yalnızca devlet temsilcilerinin bulunduğu barış konferansına, kaderleri hakkında karar verilecek tüm milletlerin temsilciler göndermesine karar verdiler…
Eğer kutsal ilkelerle, şerefli al bayrakla her millete mutluluk serecek bir yönetim kurmak isteyen Rusya demokrasisi, bu büyük Alman celladının süngüsünü kırmazsa, eğer müttefiklerimiz de basına yansıyan ve hatta bazı bakanların büyük kongrelerde dile getirdiği “Rusya hesabına barış”ı yapmaya kalkışırlarsa, Almanlar gerek Karadeniz meselesiyle, gerekse milletler dağları ve özellikle Ukrayna meselesiyle Kırım’ı da dünya siyaseti masasında ortaya çıkaracak ve dünya siyasetinin dalgaları arasında onu da sarsacaktır! Her millet gibi biz de Milletler Kongresi’nde vatanın tehlikeden kurtarılması için hükümetten her milletin vatanını kendi siyasi yönetimine bağlı ordusuyla savunmasını talep etmeye ve bu sağlanmazsa bizzat bunu hayata geçirmeye karar verdik. Kim bilir, sarsılmaz bir birlik, tek bir beden ve ruh olarak tüm gücünü toplayarak, milli vicdanının yüksek iradesini dinleyerek, yaşamak isteyen Kırım Tatarının yüreğini o kara haber ne kadar titretecek ve onun kahraman yiğitlerini Kırım için can vermek adına ne kadar büyük tehlikelere göğüs gerecektir! Almanların siyasi ufukta yükselttikleri ve canlandırmak istedikleri kara bulutları dağıtarak, hiçbir güçle bölünemez bir milletin, hiçbir kudretle parçalanamaz kutsal Kırım’ın ne kadar nurlu tarihini ne büyük bir mutlulukla selamlayacaklardır.